Gün kızım, Güneş kızım

Lilypie Second Birthday tickers

11 Haziran 2011 Cumartesi

Sinek ısırığı ve sonrası

Sinek sokmaları sonrası yaşadıklarından, artık "sinek fobisi" geliştirdi.

Sokanın sivrisinek olduğunu, genellikle de geceleri uçtuğunu anlatmaya çalışıyoruz ama uçuşan bir sivrisineği gösterebilmek kolay olmadığı için, sivrisinek rolünü karasinek, karınca vb bilimum hayvana yükledi.

Eliz salsadayken onu beklediğimiz Özsüt'ün oyun parkı, keyif aldığı ve rutine bindirdiği mekanlardan biri oldu. Geçen haftada minik masada oturup kalkıp, masanın çekmecelerini söküp takıp, hızını alamayıp masayı ters çevirip "aquapark" haline getirip, güzelce zaman geçirirken birden çığlık çığlığa bağırmaya başladı.

Bir taraftan bağırıyor, bir taraftan ikiye bükülmüş bacağını tutuyor. "Sineeekkkk, sineeeeekkkkkk" diye avaz avaz bağırırken, birşey biryerini mi soktu yine, yoksa sadece böcek mi gördü, onu bile anlayamıyor, panik içinde bir taraftan Günce'yi sakinleştirmeye çalışırken, bir yandan bir yerinde kızarıklık falan var mı görmeye çalışıyorum.

Sakinleşebilecek gibi değil, "içeri, içeriye didelim" diye aslında iyi bir fikir öneriyor. O da, ben de zaten sıkıntıdayken bir de başımıza toplanan kalabalıktan da rahatsız olduk çünkü. Onları gördükçe daha çok bağırıyor çünkü.

Derken yerde yürüyen biraz irice ve koyu renkli karıncayı farkettim. "Bunu mu söylüyorsun?" dedim. "Evet" dedi ama deli gibi korkuyor karıncadan. Olabilir, belki bacağında yürüdü ve ısırdı gerçekten diye "ısırdı mı?" diyorum, neyse ki "hayır" diyor.

İçeride ikimiz de kan ter içindeyiz. Kucağımdaki kızıma anlatmaya çalışıyorum "bu karınca, biliyorsun onu" diye. "Isırmaz, ısırsa da birşey olmaz" da demek istiyorum ama daha bunu kafamdan geçirirken vazgeçiyorum demekten, çünkü bilmiyorum, bilemiyorum dediğimin doğru olup olmadığını.

Biraz bir şeyler içtikten sonra sakinleşiyor. Asla dışarıya çıkmak istemiyor.

Daha bunu çözememişken dün akşam da parkta birlikte oynamak isteyen Defne'yle, Eliz'in de eşliğinde aşağıya iniyoruz.

Küçük köprünün üstünden geçerken Eliz'in Defne'ye "kurbağalar var mı bakalım mı?" demesiyle bir başka kriz bu kez.

Korkulanlar listesine kurbağa ne zaman yerleşti bilemiyorum ama köprünün en az 100 m uzağındaki parkta, ne herhangi bir şeye binmeye yeltendi, ne bayıldığı kaydırağa tersten tırmanmaya ve ne de tırmanma ünitelerine yöneldi. Geçtim bunları, kucağımdan aşağıya inmedi "kurbağa var" diye. Neden, çünkü kurbağayı listeye nasıl eklediğini bilemesem de, sivrisineklerin gece çıktığını ben söylemiştim, ona da kurbağaların da gece çıkabileceğini yorumlama kısmı kalmış.

Şimdi uzunca süre, biz ona kurbağa, karınca ve karasineklerle ilgili anlatıp duracağız, o bunları dinlemiyor gibi görünüp dinleyecek, önce ikna olmayacak, sonra kendisini ikna etme safhasına geçip, her zaman yaptığı gibi kendi kendine “korkma Günce, kurbağalar sana birşey yapmazlar ki" diye ona söylediklerimizi tekrarlayacak. Ta ki Günce, Günce'yi inandırana kadar.

Ağzımızdan çıkan her kelime ne kadar önemli, ne kadar dikkat etmeliyiz her dediğimize.

Zor iş, aceleye hiç gelmiyor.