Otuzbir mart akşamı Günce yine “Forun’a , Forun’a” lardaydı, Forum’a doğru yola çıktık. Yaklaşınca “Yaşasıınnn” geldi kocamanından bir tane.
Ama haber kötüydü, sonunda korktuğumuz başımıza geldi, oganimiz artık yok, kendine bir ev bulmuş. Onun bölümünü boş görünce “şor abişim, şor” dedi. Sorduk, abi hiç duymak istemediğimiz haberi verdi:(
Bozuldu resmen miniğim, çıktı oradan arkasına bakmadan.
“Acıttım” dedi, foodcourta çıktık, bozuk barsak durumundan dilimiz yanmış durumda, “köfte-ayyan” yaygarasına pabuç bırakmayacağım, evden taşıdığım domates çorbası ve yoğurdu yedirmeye kararlıyım.
Öğlen de az yemiş, yiyeceğini umuyorum ama yemedi. BabaM dayanamadı ayran ve kendine menü aldı ama Lokumcuk istediği halde onlardan da yemedi. “Aç kalmaz Günce, arada atıştırmış heralde ki, tok” dedim babaMa.
Eğer bir daha böyle bir laf edersem dilimi eşek arıları soksun.
Gece emdiği anne sütünü olduğu gibi kustu Lokumum, hem de üç kere.
Sabah aklım evde kala kala işe gittim, ben çıkarken ekmek-peynir istemişti, onu yiyordu, ama çok uzun sürmedi iki saat bile geçmeden annem aradı, ekmekle peyniri kusmuş, su içmiş kusmuş, süt (keçi sütü) istemiş onu da kusmuş.
Kaptığım gibi doğru hastaneye. BabaMa ulaşamıyorum, hep böyle olmak zorunda sanki, ne zaman kızlardan birine bir şey olsa, babaM ya kongrededir, ya doçentlik sınavındadır, bugün de ameliyat günleri.
Arabada birkez daha ve öyle bir kustu ki, elim ayağıma dolandı. BabaM acilde bekliyor. Lokum ağlamaklı, daldık fırtına gibi acile.
Tabi daha Selda’yı (sağlam çocuğun ve Lokumun doktoru) görür görmez ağlamaya başladı. Daha doğrusu ortalığı yıkmaya. Üst tarafı steteskop kontrolü, boğaz kontrolü, kulağa bakış…
Serum (KCl eklenmiş, izodeks) takılması gerekiyor, bunun gerekeceğini adım gibi biliyorum zaten ama Selda inşallah söylemez diye için için dua ediyormuşum...Ne yapacağız şimdi?
Yapacak bir şey yok, başka türlü düzelmez, bebeğim içtiği suyu bile çıkarıyor.
Acilin sorumlu hemşiresi bir eldiveni şişirdi ona, Başparmak burun oldu, diğerleri saç, ağız burun falan da çizdi kızcağız ama benim minik cinim kanar mı bunlara, başına bir iş geleceğinin farkında. Anlatmaya çalışıyorum neler yapılacağını ama öyle yükses sesle ağlıyor ki, duyuramıyorum bile kendimi. Öyle bir sarılıyor ki hem bana, hem babaMa. Mecburuz damar yolu açılmalı. Keşke, o lanet olası iğneyi bana yüz kere batırsalar, bir kere onun canını yakacaklarına, hem de bu halinde…Bir de ayrıca elektrolit, melektrolit de istiyorlar ama babaM aynen kafamdan geçirdiğim gibi, “tamam bir ara isteriz” diye gayet başarılı bir şekilde atlattı bu durumu…Hiç olmazsa bir daha ağlamasın bebeğim…
Nefes alamayacakmışım gibi hissederken, hiç olmazsa deneyimli acil hemşiresi, çok da canını acıtmadan ve bir kerede açıverdi damar yolunu. Baloncu hemşiremiz de bantların üzerine çiçekler çizdi ama Lokumumun umurunda bile değil, bir an önce oradan uzaklaşmak istiyor.
“Buvakadi” hemen bir özel oda da buluverdi bize ve yukarı çıktık. Yatması gerekiyor, pompadan serum gidiyor ama çok huzursuz, “annenin şütü” devreye girdi ve bir saate yakın uyudu. Uyandı ve hiç beklemediğim bir anda kusuverdi yine. İkimizin üstü başı, yatak heryer ıslandı ve bebeğim o sıkıntısının arasında “ışlandı” diye üzüyor bir de kendisini.
Tabi eline takılı serumla, bodysini üzerinden çıkarmam mümkün değil. Kendisi de hamile olan kat hemşiremiz, pompayı kapattı, kapak taktı damar yoluna, sonra üstünü çıkardık, uzunca kollu bir body geçirdik üstüne, yeniden açıldı serumu.
Şenel’in hediyesi
Penguen
DAyanılı bebekler
Sabah Hülya kahvaltı masasını hazırlamış, bebeğim görüverdi ve “peynir yicem, şeytim yicem, bal yicem, çay iççem” diye nasıl saldırıyor masaya. Şimdi nasıl anlatayım, hap kadar çocuğa bunları yese yine kusacak, ama engel olamıyorum gözyaşlarıma da artık. İçi çıktı artık açlıktan…
BabaMı ikna etmeye çalışıyor, şeytimlerini genelde ondan alır, “şeytim yicem, babanın parmanı ışırcam”…Böylesi gülünesi cümle, beni yine ağlatıyor.
Acıktım, acıktım
İnenç,
3 Nisan 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder