Gün kızım, Güneş kızım

Lilypie Second Birthday tickers

31 Ocak 2010 Pazar

H'leri y yapan Günce

İlk "yablu, yablu" diye seslendiğinde duymuştuk ama yavru dediğini zannettik. Biz ortamda yavru olabilecek birşeyler ararken lokum hanım havluyu kaparak yanımıza gelince "yablu"nun havlu olduğu anlaşıldı.

Bu arada "yuya" da açıklığa kavuşmuş oldu. Yardımcı ablamız "Hülya" ya "yuya" derken hep "Hülya"yı "Rüya"mı anlıyor acaba diyordum, meğer "h"ler "y" oluyormuş.

Ardından babaM, "haydut seni" dediğinde küçük papağan "yaydut" diye tekrarlayınca başka bir "y" olmuş "h" söylenmiş oldu.

Bir de "yavuş" var tabii. Evet, evet havuz diyor.

Bayıldığı banyo oyuncağımızı da unutmayalım, bir hipopotam (Sassy), pardon "yipo".

Elişimin hazırladığı sihiri izlemektedir. Eliz der "hokus, pokus", Günce tekrar eder "yokus, pokus"...

Gün içinde kısa sürelerle "Luli TV" yi açıyoruz. Esasen herhangi bir şeyle durağan biçimde beş dakikadan fazla ilgilenmeme sistemi burada da yürüyor, hiçbirşeyi kısacık olmalarına rağmen tamamen izlemiyor (İyiki de izlemiyor, onsekiz aylık olana kadar televizyon yada DVD değil izlemek yanında açılmadı bile, şimdilerde toplamda yarım saati geçmeyecek şekilde o da sadece Luli açık, gerçek anlamda izlediği süre ise on dakika bile olmuyor). En sevdiği ise "Hopla". Bence de iyi düşünülmüş. Hopla'yı trene binmiş giderken gören Lokum Hanım canhıraş bir şekilde el sallamaya başladı: "Bayday Yoplaaa"...

En sevdiği oyuncaklar balonlar ve toplar olan Lokumcuk gökyüzüne yükselen uçan balonu gördüğündeyse: "Balon yavada uçiyooo"...

Sabahın körü uyanmak ve uyanır uyanmaz da yatakta hoplamak en sevdiğimiz iş: "Yoppa, yoppa, yoppa"...

"Günce seninle hamur oynayalım mı?" soruma Günce'den yanıt: "Yamur oynayalım".

Geçenlerde evden işe çıkmak üzereyken, kendince beni evde daha uzun süre tutma çabası içine girdi. Elimden tuttu ve "oyun, oyun" diye odasına götürdü. "Tamam" dedim, "bakalım anneanne ile neler oynayabilirsinizzz??? Hayvanlarını alalım mı?" dedim. Yanıtın gelmesi gecikmedi: "Yayvann" (alacakmışız).

Az önce de anNem (yani ben) "huysuz musun sen" dediğinde, "yuyşuz sen" diyerek yanıtladı. "Ben huysuzum" demek!

Huysuz ve tatlı bebek...

PS: Minik parçalar ama hem şekilleri en gerçeğe yakın olanlar bunlar hem de toksik boya içermiyorlar-wild toobs, safari oyuncak- yanında mutlaka biri oluyor bunları oynarken, çünkü babaM çok endişeli bu konuda. İşi gereği endişelenmesini anlamaya çalışıyorum (neler çıkardığımı tahmin bile edemezsin diyor bana) ama böyle de kızların ikincisi de ilki gibi çerezle tanışamayacak, izin çıktıktan sonra da artık o yemeyecek bu gidişle! Çerezler, tane nohut, fasulye nem aldıkça şiştiği için yasak listesinin en üstünde bizde.

29 Ocak 2010 Cuma

Dalınamayan uykular

Lokum hanımı öğle uykusuna yatırabilmek için hala ben eve gidiyorum (birkaç istisna dışında hergün- halihazırda benden başkası tarafından uyutulamıyor-).

Çok uykusu var gibi görünüyordu.
Daha kapıdan girerken ben "montu" dedi, montumu çıkardım.
"Ayakkap" dedi, onun ayakkabısını, çıkardık.
"Bayday" dedi, el de salladı anneanneye.
"Müşik" dedi, uykuya dalma CDmizi de koyduk.
"Yatış, e-e" dedi, yatma pozisyonunu aldık.
"Şoyuk" dedi, yanağı çarşafa deyince.
"Şüt, şütü" dedi, hep böyle der -şüt, şütü.
Emmeye başladı.
Gözler kapandı.
Tam uyudu derken;
Hoopp ayağa fırladı.
"Kocamaannn"....
Yeniden yatışa geçtik,
Uyur mu acaba?
İki tekmeyle yorgandan kurtuldu.
Ayağını yakaladı ve "çovak çıçardım" dedi.
Çorabını çıkaracakmışız, çıkardık.
"Öpp" dedi, avucumun içinde kaybolan o pespembe, tazecik ayakları da öptük.
Bu sefer de "çipaakk" dedi, kitap da okunacakmış.
Anlaşıldı, taleplerin sonu gelmeyecek.
"Kalkışş" dedi, belli uyumaya niyet yok.
Yine aynadan kendine baktı ve "başardıkkk".

(Lokum hanımın uyku ritüeli vardır. Kendisi annenin sol tarafına yatar, anne ona doğru döner, o da anneye. Bu arada iki bacakta annenin bacaklarının üstüne atılmıştır. Bir yandan emerken, bir yandan da sol eliyle annenin sağ koluyla oynar-minik minik çimdikler-. Emmesi bitince uyumaya da hazırdır artık ve gözler kapalı, önce üzerimizdeki örtüyü tekmeler. Genelde dört tekmeye ayarlıdır, bazen altı tekme de olur. Birkaç kez onun yerine ben açayım, nasıl olsa tekmeleyecek dedim ve ritmini bozduğum için uyandı.
Örtüden kurtulduktan sonra hızla kendi soluna döner, bu sırada sağ bacağını ve sağ kolunu üstüne atacağı kocaman yastığı kendisinin sol tarafına yerleşmiş olmazsa, o kadar uğraşı boşa yine gider ve uyanır. Bu ritüelin herhangi bir anı bozulursa da kalkıp oturur- ondan sonra da uyut uyutabilirsen.
Ha, bırakayım uyumasın di mi? Tabi, tabi. O uyuyamadığı, kaçırdığı uyku nedeniyle burnumuzdan getirecektir, hiç şüphe yok.)

AnNem ve babaM (Lokum Hanım bize böyle söylüyor diye) en çok kıyamadıklarından düzeni bozulmasın diye ama kesinlikle burunlarından da gelmesini istemedikleri için bütün programlarını Lokum Hanımın uykularına göre ayarlamaya çalışırlar, mümkün olduğunca:))
Arada bir olamadığı da oluyor...

Ben olamayacaksam annannam da Lokum Hanımı pusetine oturtmayı başarmışsa eğer, bazen bu şekilde de uyuyakalabiliyor. Ama çok fazla faktörün gerçekleşmiş olmasını gerektiren bir durum bu. Pusete oturması sağlanacak-zor, çok zor iş-, şöyle ilgisini çeken bir dolaşma alanı bulunacak-yoksa, oturtulmuş olsa bile on dakika sonra öyle bir bağırmaya başlar ki, hem puseti, hem de Günce'yi taşımak zorunda kalınır-, hasbel kader uyuduysa da, yerinden oynatıldığı hatta puset durduğu anda uyanıvereceği için saatlerce dolaşılır, dolaşmaktan yorulunca da oturulsa bile puset ileri-geri hareket ettirilir ki uyanmasın, gibi.
E tabi bütün bunların olabilmesi için de uygun bir hava olması şartı da unutulmamalı.

Başardııkkk...

Lokum hanım, bir iki gündür yatakta ayağa kalkıp (biz yatarken) önce "kocamaannn" diyor.
Bizden daha yüksekte ya, kocaman olmuş, büyümüş!!!

Sonra yatağın başucuna denk gelen aynada kendi aksiyle şopet ediyor, bayağı bir şopet hem de...

Sohbetin sonuna doğru da yine kendine "Başardııkkk" diyor.

Neyi başarıyorlar, henüz çözemedik ama "birlikte başarıyorlar", orası kesin.

Ayrılık

Bu ayrılık hiç iyi gelmedi lokum hanıma.

Dün pencerelerde ferviş yolu gözlediği yetmezmiş gibi bir de üstüne uykusunun arasında bile "Elişim" sayıkladı durdu.

Sabah babaM (böyle diyor- babam, annem, annannam) tarafından sevilme girişiminde bulunulunca da "ayyy, sıkıştım" deyip girişimden başarıyla kurtuldu.

(BabaM, kendisi için de "feviyoo" dedirtemedi ya, her yolu deniyor!)

28 Ocak 2010 Perşembe

Günce anannam feviyooo...

Günce anneannenin dizlerine dıgıgık (dıgıdık) pozisyonunda yerleşmiş, anneannenin yüzünü avuçları arasına almış durumda, şopet (sohpet) etmekteler.

Anneanne:Anneanne Günce'yi çookkk seviyorrr...

Günce: Günce ananam feviyooo...

Anneannenin halini tanımlayacak kelimeyi bulamıyorum:)))


Yiyecek kızımı, kesin yiyecek...

Elişimin yolunu gözleyen Günce

Dün 13:40 uçağıyla İstanbul'a halasına giden Elişim, evde Günce tarafından aranıp durmaktadır.

Akşam onun döneceği saatte (inanılmaz bir biyolojik saat işleyişi var, kim hangi saatte geliyor, hepsi bilinmekte), Elişimin gelişini izlediği pencereye konumlanıp, tülü aralayıp, seslenmeye başladı: Ferviş, ferviş (servis)...

Sonra nerede diye soran gözlerle bize döndü. Şimdi gel de anlat onsekiz aylık bebeğe, şimdi yarıyıl tatili, servis gelmeyecek, Eliz gezmelerde (Disney gösterilerini izlemeye gitti)...

Kesin "sen de, sen de" diye tutturur (Ben ve seni tamamen yanlış söylüyor. Ben de diyeceğine "sen de, sen de" . Ya da diyelim ki elma soyuyorsun, görür görmez "enne, sana da, sana da" -bana da elma).

Yataktan kalkar kalkmaz da ilk iş, Elişimin odasına koştu. Yine şaşkınlık içinde, Eliz yok.

Pazar günü geliyor neyse ki Elişim, o güne kadar hergün böyle ferviş tekmili vereceğiz gibi görünüyor.

Bugün sabah saat 6:30

Babanın ameliyat günü. Erken kalkış, giyinip hazırlanış (Günce böyle söylüyor da-kalkış, yatış, uyuyuş).

Hava çok soğuk (kış gerçekten geldi) ve kapkaranlık. Anne onsekiz aydır kesintisiz tek bir gün bile uyuyamadığından mıdır bilmem bu aralar sabah kalkışları daha da bir zor olmaya başladı.

Hareketi sezen Günce gözünü açar açmaz yattığı yerden ok gibi fırlayış (insanda bir uyku mahmurluğu olur, hadi bilemedin bir sabah yatak keyfi yapar di mi? Nerdeee...)

Anne yalvarış: Haydi uyuyalım akkım (bu da Güncece-aşkım demek), azıcık daha lütfen!!!

Günce yatakta zıplayışa geçmiş bile, kim tutar artık onu. Banyodaki babaya seslenişe geçiş:
Baba işe didiyoo, anne yatiyoo, Günce zıpliyoo...

Kalk anne kalk, uyku muyku yok sana...

25 Ocak 2010 Pazartesi

Gün kızım, Güneş kızım...


Sen o kadar aslan burcuna laf et,
Sonra da git bir "güneş" kızı yap...
Eliz istedi, adı Günce olsun dedi...
Neden Günce dedik...
Çünkü "Eliz'in Günce'si" dedi...
Bize de söyleyecek söz kalmadı.

"Eliz'in Günce'si" yetti de arttı bile ama,
Bir güneş kızına "Güneş gibi" demek de en güzeliydi heralde...

Onca endişe, ya ben Eliz'den başka bir bebeği sevemezsem...

Doğar doğmaz o minicik eliyle yüzümü tutuverince...
O bebek kokusunu içime çekiverince...
Annesinin kalbinde yerleşiverdi tahtına...
İyi ki geldin tatlı kızım, Gün kızım, Güneş kızım...