Gün kızım, Güneş kızım

Lilypie Second Birthday tickers

31 Mart 2010 Çarşamba

Sabahımım şirini

O bir türlü uyanamamaya, işte böyle uyandırılır insan.

Ardarda iki çıkarmanın ardından "Sen artık büyüdün mü?" gibi saçma bir cümle çıktı ağzımdan, sevincinden ne yapacağını bilemez anne modunda.

"Büyüdüm, okula gidicem, teniş oynıcam, böle böle oynicam (gösteriyor), düm düm vurucam, Eliş oyniyo, men oynicam, İlgas'la oynicam"...

???!!!???

Kızım daha 20 aylık olmana altı gün var. Fazlası var, eksiği yok, bu uzunlukta bir cümle kurabiliyorsun...

Bu durumda ne diyeceğimi bilemiyor ve ben susuyorum...

Ayy, sana Eliş dedim...

Elimden tuttu bir yandan da "Elişş del" derken. Sonra bırakıverdi ve o minicik elini ağzına götürüp, kapatma işareti yaparak "Ayy, şana Eliş dedim" deyiverdi...

Kiyafetini böeğendim...

Sabah bir türlü uyanmayı beceremedim. Gözümü açamadım resmen.

Annem gelmiş, Günce babaM tarafından anneanneye devredilmiş, giydirilmiş ve pür neşe geldi yanıma.

O sırada dolaptan giymek için beyaz bir gömlek alıp, yatağın üzerine attım ve pantalon aramaya başladım.

Lokumcuk gömleği eline aldı, evirdi çevirdi elinde, "Kiyafetini böeğendim" dedi bana ve yürüyüp gitti...

Kiyafetimi böeğenmiş kızım, büyümüş de kiyafetimi böeğenmiş:)))

Bütün sabah suratsızlığım gidiverdi ve kendisini yemek üzere yakalamak için Günce'nin peşine düştüm.

30 Mart 2010 Salı

Dün gece...

Hatta dün mü demeli acaba?

Saatler ileri alındı cumartesi gecesi. Pazar günü, tatil ve dilediğimizi istediğimiz saatte yapabilme özgürlüğümüz olduğundan bu tarafımızca pek algılanamadı.

Ama dün, nasıl bir geceydi o öyle yine?

Öğlen uykusu geldiğinde anneannesine "pusete binicem, martılara gidelim, e e dicem" diye kendisi bildirmiş lokumum zaten. Ama dışarıdaki aşırı rüzgardan çok rahatsız olmuş ve geriye dönmüşler.

(İşte benim muhteşem puset kriterlerime bir ek daha: Puset her an, bebek kullanıcıya bakabilecek şekilde konumlanabilir olmalı. Malesef Jane Carrera Pro da bu özellik yok. Aslında daha alırken dağıtıcı firma yetkilisiyle görüşmüştüm bu konuyu, adam da bana, bu özelliğin bebek küçükken daha gerekli olduğunu, o dönemde de zaten car-seatle kullanıldığını ve bu şekilde sorun olmadığını anlatıp, ikna etmiş beni demek ki -fazla kolay mı ikna oluyorum nedir- ama görüldüğü gibi gerek oluyormuş işte. Üstelik de European Pediatricians bilmemne derneğinin önerdiği, o listede 9 yıldız alarak ikinci sırada bulunan puset bu (Birinci Stokke Xplory idi). Yanlış hatırlamıyorsam, kaybettiği tek yıldız da bu nedendendi. Hemen ardından Solo'yu çıkardılar zaten, o dönebiliyor.)

Annem "uyutamadım gel" diye aradığında saat birbuçuğa geliyordu, ben de denedim, uyumak istemedi, işe dönmek zorundaydım ve çok fazla üsteleyemeden çıktım evden.

Uyuyakalabildiğinde saat dörtbuçuk olmuş. Altı gibi de ağlayarak uyandı.

Ve o andan itibaren arada oyalayabildiğimiz beşer-onar dakikalar haricinde sürekli ağladı ve "şütt" dedi durdu. Kısacık bir süre emip, sakinleşip yeniden ağlamaya başladı.

Artık öyle bir süreç geldi ki, çıldırmak üzere olduğumu hissettim.

BabaM alıyor kucağına olmuyor, her zaman çözüm olan Elişim fayda etmiyor...

Siparişini verdiğimiz yeni koltuğu o uyurken gelmiş, "gel bakalım" dedim. Susar gibi oldu. "Kemeyini takıyış" diye oturdu, "dur ayarlayalım da öyle takalım" demiş bulundum, demez olaydım, yeniden başladı ağlamaya...

Yatağa gidiyoruz, emiyor, emiyor yeniden kalkıp ağlıyor "eve gidiş, eve, eve" (ev içerideki oda anlamında burada, bazen de babaMa-hele de Lokumu çok sıkıştırdıysa- "dit evine" diyor, o başımdan git anlamı taşımakta), odaya geri döndük, bu sefer sokak kapısına taktı (artık kapıyı tek başına açabiliyor) "maykete gidiş, Kipa'ya gidiş, Forun'a gidiş".

Kızım nasıl gidelim, eski koltuğu arabadan söktük, yenisi de takılmadı hala, babaMla tek başına çıkamazsın, e evde başka bir çocuk ve bir ton ödevi var ve "sakın gitme" diyen gözlerle bana bakıyor.


İkna ettik bir şekilde, odadaki yatağa uzandı bir süre. Sakın dokunmayın ve kimsenin çıtı bile çıkmasın dedim, umutluyum bu şekilde uykuya dalabileceğinden ama o arada gözü düğmelerine takıldı.

Haydi bakalım bu sefer düğmelerle oynamaca ve onları gösterdiğini hatırlayıp "Buvak adi delşin, Öşlem delşin, Defne gelşin" faslı başladı.

BabaM "hadi telefonla arayalım, konuş bakalım" dedi. Bu kez, dut yemiş bülbül kıvamında (bütün gün neler söylüyor neler, ne zaman elime kamerayı alsam yine dut yemiş bülbül). Telefon kapandıktan sonra eline alıp "Nasımımımısınış, iyiyim men" başladı.

Kollarımı kaldıramaz hale geldiğimde babaM "yatağa gidelim, sana Dodiyi (u böcii Dodi) anlatayım" dedi, genelde söker bu çözüm, ama ıı olmadı. "Nii del, buyaya del, yanıma del" diye bağırıyor yataktan.

En son nasıl uyuduğumuzu hatırlayamıyorum bile, üçümüz yataktaydık, babaM ve ben üstümüz başımızla, sızıp kalmışız hep beraber.

Bir iki saat uyuduktan sonra "Şüüüttt" faslı başladı ve öyle sık tekrarlandı ki, sabaha karşı beş civarında "su yada biberon süt ister misin" dedim, çünkü gerçekten yok süt, çıkmıyor, anlaşılan o ki çıkan da dişinin kavuğuna bile yetmiyor.

Gece yaşanan o harala gürele içinde kaç kere emip durdu, ona rağmen, ağlama krizlerinden birinin içinde tabaktak yemeğini, bir kavanoz yoğurdunu da götürdü. Bu arada "açç" diye bağırdığı ve bir ısırık alıp, bıraktığı muzlardan da geçilmiyordu ortalıkta. Buna rağmen yarım saatte bir "şüüütt" diye bağırdı.

"Annenin şütü" dedi hemen tabi ama nasıl böyle bir gücü kendim de bulabildim anlayabilmiş değilim "Olmaz" dedim. O ağlıyor "Yok, bak, çıkmıyor" dedim. Çıkmıyor gerçekten. BabaMın getirdiği bir bardak suyla, sütü yarı içti, yarı üstümüze ve yatağa döktü ve ağladı durdu.

Yok, bu kez kararlıyım, bu işi noktalayacağız. O böyle ağlayıp dururken, içimden bir dolu "nesi iyi ki bunun"lar geçiyor...

Ağzına sokuşturuvermekle, direnmek arasında binlerce kez gidip geliyor aklım beş saniyenin içinde...

Artık ciddi ciddi canım da yanıyor ve uykularının düzensizliğinin nedeninin bu emme işi olduğundan eminim artık.

Bu iş bu sefer hallediliyor. Çünkü yirmi aydır süren uykusuzluk artık taşıyamayacağım noktalarda...İkimizin de derin bir uykuya ihtiyacımız var.

Bu belki bebeklik dönemine de perde çekmek bir anlamda ama ben zaten bu kadar bile süreceğini düşünmüyordum.

Canım sıkkın ve keşke en başından bu yana biberonu kullansaymışız diye düşünmeden de edemiyorum.

Umarım daha da zor olmaz...

29 Mart 2010 Pazartesi

Fofak bakiyom, İlgas'i ariyommm

Elişim, hiç anne, baba demedi, daha doğrusu anne dedi de bana değil, anneannesine dedi. Hep "Nil" ve "Muyat" olduk biz. Okula başladıktan sonra, baktı ki herkes anne-baba diyor. O da başladı öyle demeye.

Şimdi şimdi Günce de, benzer bir yolu tercih ediyor ara ara. Ben yine "Nii", babaMsa bu kez "Munat"...

Evde hepimizin elinde bir fotoğraf makinası, Lokumcuk ister istemez, etkileniyor tabi. Dün de benim kullandığımı geçirmişti eline yine. Akşam baktık, bayağı düzgün çektikleri de var. "Menimmm" diye boynuna geçiriyor askısını da.

Sonra da basılı fotoğrafların olduğu kutuyu aldı eline. Döktü hepsini kanepeye. Bir yandan fotoğraflara bakarken, bir yandan da "Annesi, fofak bakiyom, İlgas'ı ariyomm" dedi.

Birlikte olduklarında neredeyse hiç ilgilenmiyor Ilgaz'la ama söz konusu fotoğraf bakmaksa ilk aradığı "Şayp". Sarp'ı ikincilikle Ilgaz takip ediyor. Ilgaz daha yakınımızda olduğu için fotoğrafları daha fazla tabi...

28 Mart 2010 Pazar

Büyücem, büyücem

Elişimin tenis dersi ve bizim de Penguen günümüz...

Bugün ucu ucuna yetiştik Elişim ödevini bitiremediği için. Lokumcuğun uyku saati de, hem saatlerin ileri alınmasıyla, hem de tenis dersi nedeniyle iyice şaştı.

Elişim Birceyle koşarak korta girdi, ben Lokumcuğun elinden tuttum, Elişimi biraz kaydedelim diye kortun kenarına doğru yürümeye başladık.

Bir baktım ki Lokumcuk kendi kendine söyleniyor: "Büyücem, büyücem, okula gidicem, teniş oynıcam, böle böle oynıcam"...

Döndük, uyudu, uyandı, Elişim duşa girdi, Günce onun girdiğini gördü ve kıyamet koptu, "Bıcı, bıcı yapicam"...Bıcı yaptı...Tersi pek mümkün görünmüyordu...

Akşam evde: Pul biberlik olarak yapılan (tuzluk gibi ama delikleri daha geniş) baharatlığın içine plastik sayı çubuklarından doldurmuştuk (yine Iraz'dan kopiş).Bir tanesini aldı ve sehpanın üzerine dökerek oynarken, bana dönerek bir tanesini uzattı ve "Buyyun efemmim"...

Yemek için sipariş verdik, kapı çalınca Lokumcuk "Bakiyim, tim o diyim" ...

Yemeğini yediği halde gelen siparişten pek memnun olmadı, "pates" de bekliyormuş...

Karnı tok da olsa bizimle masaya oturdu ve "ayyan" istedi. Ayranın içine pipeti sokup, bir iki üfledikten sonra, karıştırmaya başladı:"supanne yapiyom, pudik yapiyom"...

Analitik kafa denilen şey bu değil mi? Gör bir kere, önce kafaya yerleştir, sonra da uygun olan ilk noktada kurduğun bağlantıyı döküver ortaya...

Günün sonu, kakasını yaptı, bezi değiştirmeye ikna etmeye çabalıyoruz. BabaM başının olduğu tarafta, Lokumcuk yatıyor, pijamasının altını indirip, bezi açtık, aniden babama döndü ve: "ÜÖpp, göbüşü üöp", babaM öptü, "Günce'nin göbüşü, üöptü,babaşı üöptü, Munat üöptü, tamam şoyuk"...Babasının eli soğukmuş:)))

Bu arada "yoşçakal" dan sonra yeni bir y olmuş h de söylendi bugün: "yayalet"...

25 Mart 2010 Perşembe

Dün karınca, bugün yakanoş...

Ahşap boncuklarımz var, içinden ip geçirdiği. Bir kısmı boncuk değil de, daha düz ve üzerinde resimler var. Yakanoş resimleri...Salyangoz bile böyle sevimli oluyor Lokumum söyleyince...

Akşam yine bezi bezi yapamıyoruz ve babaM kendi çözümünü üretiyor. "Arı olayım mı Günce? Hadi sen bezi bezi yaptır, ben de arı olayım."

Lokumcuk ikna oluyor. Arı babaM vızıldayarak koşarken (bizim arı sadece koşabiliyor!), bir Lokumu, bir Elişimi gıdıklıyor ve ikisi birden bayılıyor bu koşma, vızıldama ve gıdıklanma seromonisine ve ikisi de kıkır kıkır.

"Baba ayı oldu, Elişi gıdı gıdı yapiyooo" geldi Lokumdan:)))

Bir de "paadon"u yok mu, bir pardon hiç böyle güzel söylenmemiştir heralde.

"Paadon, alabilibilibilimiyim?"

Alabilirsin bebeğim, herşeyi alabilirsin.

Koltuk meselesini hallettik, sonunda!

Lokumcuk dün kapı girişinde kahverengi bir terliği eline almış kendi kendine konuşmakta: "Öşlemin terliki, mana büyük, yiyicem, yiyicem, büyücem..."(Özlem'e vermişiz demek ki bir kere, o giymiş).

Akşamüstü geldiğimde anneannesi ve babaMla balkondaydı. Baktım, yere uzanmış yüzüstü, kenarda birşeylere bakıyor.Beni görünce "Anne del, karinca bakiyom" dedi.O minicik parmağı bastırmış yere, olmayan karıncalara bakıyor."Karınca mı gelmiş? dedim. "Gelmiş, süt içiyoo, böle böle süt içiyo" dedi, bir de nasıl içtiklerini de göstererek!!! Dervişin fikri neyse, zikri de oymuş, bu olsa gerek.

Akşam Eliz'i aquaparkına (masasını ters çevirip, üstüne çıkıyor) çağırıyor: "Elşiimm, del otuy buyaya, men otuydum şen de otuy" (ters "ben sen"ler iyiden iyiye düzeldi- bu iyi mi, kötü mü bilmiyorum ama, gerçekten zamanı durdurabilmek istiyorum, Eliz bebekken de böyleydim ben, büyümesin, bu tatlılık hiç gitmesin istiyorsum)...

Bu sabah da pijamasını çıkarmadan önce, kırmızı tulumuyla, mor kedili bluzu seçti giymek için. Bir yandan bezini değiştirirken, bir yandan da giyiniyoruz ve o yine kendi kendine konuşmalarda: "Beşi beşi yaptık, şonya pijana çıçardık, şonya çovakımı giydim, şonya tediyi giydim..."

Lokum, bu aralar iyice yenesi kıvamdasın ve ben anne, zor tutuyorum kendimi, haberin ola...

Yataktan inerken, "inicem, iniyom, indim" yada "atıcam, atıyom, attım" şeklinde zaman fiillerini gayet doğru kullanmaya başladı bu arada.

Kaç zamandır bir türlü siparişini veremediğimiz (seçemedim bir türlü çünkü),ikinci oto koltuğunun siparişini verdik nihayet.

Concorde Transformer XT'de çok düşündüm, sonunda firmalardan birine telefon açtım ve ben aslında Trimax'i sordum ama onlar da bana Transformer'ı önerdi. "İyi de bu koltukta 15 kg ve 3 yaş sınırı deniyor, benim kızım anca 12 kg ve 19 aylık" şeklinde durumu özetler cümleme şöyle bir yanıt aldım "Firmalar kendini garantiye almak için öyle diyorlar, ben 9 kglık bir çocuğa bile verdim"!!!

O günün akşamında yine Eliz'in Chicco 9-36kg için uygun olan Grup 2 koltuğuna oturtup denedim Günce'yi, kemer sorun olacak mı görmek için. Bu 9 kg alt sınırı olan bir koltuk olmasına rağmen, arabanın kemeri ile kullanılan tiplerden olduğu için, tam da tahmin ettiğim gibi, boynunu çok rahatsız etmese de, sorun oldu. Bu yaş grubu için, kesinlikle koltuğun kendisinin beş noktadan emniyet kemeri olmalı. Arabanın kemeri çok uygun değil. Bu alternatifi eledik bu durumda...

Günce yada Eliz sözkonusuysa "dengeli" çalışan beynim (sağ ve sol beynimi dengeli kullanabiliyormuşum, bu da kararsızlık yaşamama neden oluyormuş) iyice zorlaştırıyor işi. Geriye dönük mü olsun, mutlaka pofuduk olsun, kim ne derse dersin yatışı biraz daha fazla olsun (koltuğun eğimi de olunca daha fazla yatış pozisyonu alıyor diyor tüm markaların satıcıları, öyle olmuyor ama), kaliteli ve güvenli olsun mutlaka, derken derken dün akşam babaMla konuştuk bu konuyu son kez (çünkü aslında bu şekilde yarım kalmış konular, çok yoruyor beni, çookkk) ve karara bağladık.

Öncelikle iyi bir firmanın ürünüyse birinin ötekine pek de üstünlüğü yok. Bu aşamada babaMa göre çocuğun rahatlığı ve Günce'yi koltuğa oturtma pratikliği önemli. Sonuçta diğer alternatiflere bakıp bakıp sonunda bir zamanlar Eliz'in olan ama şu anda Günce'ye kullandığımız Bebe Confort'tan genel anlamda memnun olduğumuzu da düşününce yine Bebe Confort'a ama bu kez Iseos yerine Axiss'e karar verdik. Sipariş tamamlandı (yine renk bulamadık, siyah oldu), hepimize hayırlı olsun:))

Dahası sonunda ben rahatladım. Umarım Lokumcuk da sever koltuğunu.

Bu arada Günce sayesinde tam bir koltuk ve puset otorü oldum, yazık oluyor bildiklerime...Oysa ki hafıza hücrelerim başka işlerde lazım bana...

23 Mart 2010 Salı

Saymaca, saymaca...

Kaç zamandır Lokumum kapıdan çıkmak üzereysek kapı önünde hazırlananları, asansördeysek içindekileri ve arabadaysak yine arabadakileri sayıp duruyordu.
Bir tür Güncece yoklama olmalı. "Anne, baba, Eliş, Günce" gibi.

Şimdi bunlara o an kim ne yapıyorsa onları da ekliyor, kendi yaptıklarını da tavsiye ediyor (en çok da Eliz'e).

"Elişim hava şouk, men şapka taktım, şen de tak" gibi (kapşondan bahsediyor).

Bugün de önce babasının arkasından deliler gibi ağladıktan sonra, baktık ki sıra benim arkamdan ağlamaya geliyor (istediğin kadar konuş anlat, geri geleceğiz, şu zamanda, sen şunu yaparken geleceğiz, biz de seni özlüyoruz, boşa...o öyle ağlarken çıkıp giderek güne başlamak da nasıl oluyor, tahmin ediliyor heralde), anneanne bir daha ağlamasına kıyamadı, "hadi parka çıkalım biz de" dedi.

Orada akan sular duruyor. Hemen koştu, montunu aldı, giydi kendince. Şapkasını da aldık, güneşten kızarıveriyor hemen, bu aralar yanaklar berbat durumda koruyucu da sürmek mümkün değil. Neyse bari şapkayı taktırdı, birkaç ay öncesine kadar kafada herhangi bir şey tutmayı başaramamıştık.

"Anne montunu giydi, men de giydim montumu, şapka taktım". Ne kadar uzun cümleler kurmaya başladı iyiden iyiye.

O anneanne ile parka gitti, ben de doğru tuhafiyeye. Montessori giyinme çerçeveleri hazırlatmak istiyorum artık ve bunun için "kasnak" gerekli. Kasnak bulamadım ama irili ufaklı düğmeler aldım. Bir de iki tane steril idrar kabı bulup kapaklarını kesersek (Iraz'ın yaptığına benzer) düğme aktivitelerine başlayabiliriz.

21 Mart 2010 Pazar

Abu bubu

İlk kez bir bebeğe isim koydu, bebeğin adı artık "Abububu". Benimkiler de bir alem Elişimin ilk bebeğinin adı da "Mercimek Çorbası" idi. İkinci de "Kız böceği" olmuştu.

Günün sürprizi!!!

Pazar mazar sökmez Günce’ye, yine de insaflı davrandı ve sekizde uyandı bugün. Tam enerji tabi.

Bizde de klasik haller, gözümüzü açamıyoruz. BabaM biraz daha umut verici durumdaydı heralde, onun yattığı tarafa geçti. Birkaç kez “Baba kalkabilimisimisimisimisi” dedi. Kalkabilir misin, kibarca rica ediyor lokumcuk. Baktı bu pek işe yaramadı babaM hala yatakta. İyice yaklaştı kenara ve “Kalk çocum” u yapıştırıverdi. BAbaMın gözlerinden yaş geldi gülmekten, gerçek anlamda yaş.

Bu “çocum” meselesi dün akşam başladı. Elişim binbir mazeret “ben yoğurdumu yemek bittikten sonra yemeyi tercih ediyorum” diyerek yoğurdu yemeden masadan kalktı.
Elinde yoğurt kavanozu dolanıp duruyor ama yemiyor da. Umutsuzca “Elizcim yiyeceksen ye, yemeyeceksen kaldır artık onu” dedim. Yoğurt en sevdiği yiyecek ya Lokumcuğun pek anlam verememiş olsa gerek yoğurdun kaldırılması işine ve biraz da bana yardımcı olma isteği de girdi işin içine ve Elişime aynen şöyle dedi: “çocum gel, yodunu bitiy, hadi yi”!!!

Sonra rutin bir Pazar günü başladı bizim için, pılımızı pırtımızı toplayıp, Penguen’e gittik. Elizin tenis dersleri nedeniyle, havanın da güzelliğinden yararlanmak için kahvaltıdan itibaren yerleşiyoruz oraya (kahvaltı onbirbuçukta bu arada).

Emre de annesi ve babasıyla birlikte oradaydı. Lokumcuğun “Enye, gel top oyniyalim” çağrılarına Emre pek yanıt vermese de kısa süreli de olsa oynadılar.

Günün bombası hiç beklemediğimiz ve inanılmaz sevindiğimiz bir noktadan geldi. Ne zamandır Elişimle sadece ikimiz bir şey yapmamıştık ve saat altı civarı Lokumcuk halen uyumakta olduğundan (öğleden sonra üç gibi uyudu çünkü, Elişimin saat ikiye alınan tenis dersi Lokumcuğun ritmini bozdu, orada uyuyamıyor bir türlü “efe, efe-eve- diye tutturuyor)fırsat bu fırsattır deyip sinemaya kaçtık. Biz çıktıktan sonra Lokumcuk uyanmış, babaM yemeğini yedirmiş, geldiğimizde oynuyorlardı.

Evde sular kesik iki gündür ve tuvalete girmek eziyet oldu. Sinemadayken “tuvalete gir istersen” dememe rağmen girmeyen Elişimin evden içeri girer girmez tuvaleti geldi ama bir huyu vardır, tuvalet onun gözünün kestiği kadar temiz değilse patlayacağını bilse yapmaz. Bir damlacıktı, yine böyleydi. Bu sefer de sifonu çekemeyeceği fikri tuvaletin kapısına kadar gitmesine rağmen geri dönmesine neden oldu. Anneanneyi aradık (bize 500-600 m kadar uzakta) ama orada da yokmuş su (maalesef bu çağda suyumuz kesik). Artık patlama noktasına geldi ve banyodakine girmeye karar verdi, neyseki sifon doluymuş, sevine sevine çıktı geldi.

Bu arada biz bu tuvalet muhabbetine çözüm ararken pek bir kaptırdık galiba birden Lokumcuk “kakam, tufalete yapicam” dedi. Önce duyduğuma inanamadım, ardından da emin olamadım. Çok uzun süredir “kakam” diyor zaten ama ne klozete ne de lazımlığa oturmuyordu. Daha doğrusu bez yokken oturmuyordu. Bezi bağlıyken oyun niyetine mi diyeyim, taklit amaçlı mı diyeyim, çok oturmuşluğumuz var. Yine de hazır böyle bir cümle çıkmışken ağzından değerlendirmekte yarar var diye düşündüm. İlk kez bezi açık klozete oturdu, nasıl sevindim, nasıl sevindim, öpücüklere boğdum lokumu. Üstelik kendi isteğiyle uzunca da oturdu, tuvalet kağıtlarıyla popo silermiş gibi yapıp, onları çöp kutusuna attı-k. Arada Kar Tanesine seslendi: “Elişim del, kakam geldi, men de tufalete yapiyom”.

Maekip banyoda başındayız. Yaptı mı, hayır, ama bence inanılmaz bir aşamaydı. “Kalkalım mı artık?” dedim, “kalkıyış” dedi. İçeri geldik ve “bezini takmamı ister misin” dedim, “istemiyom” dedi. Uçarak içeri gidip, hızla bir külot bulmaya çalıştım (bodynin çıtçıtları batıp rahatsız etmesin diye), e böyle bir hazırlığımız olmadığı için yok tabi külot da. Neyse geçen sene bezin üstüne geçirilen ve etek giydiğinde dantelleri görünsün diye yapılmış arkası dantelli olanlardan geçti bir tane elime, giydirdim. Bir saate yakın pek bir mutlu, öyle gezdi ve hiç vukuat olmadı bu sırada.

Pazartesiden bu yana barsakları berbat durumda ve sürekli bozuk olan barsaklar nedeniyle poposu da çok tahriş olmuştu. Bez değiştirmeler çok zor hale gelmişti doğal olarak, canı yandığı için, suyla ıslatılmış “panuk” bile temas etsin istemiyordu. Bu günler içinde de “keşke kakanı tuvalete yapsan aşkım, o zaman hem bez bağlamayız popiş rahat eder, hem de kaka böyle canını yakmaz” diye konuşmuştum bol bol, sanırım bu etkili olmuş, Elişimin tuvalet arama telaşı da tetikledi herale üstüne.

Kakasını yapmasa da şimdilik bunu iyi olarak düşünüyorum, değişen bu barsak düzeni, her pırtıkta bile kaka yapacağını zannetmesine yol açtı. “Kakam” dediğinin birçoğu gaz çıktı, bu sefer de öyle oldu sanırım.

Sonra uykusu geldi ve ben soran gözlerle babaMa baktım, “Ee şimdi ne yapacağız?”. “Pijama giyelim mi?” dedim, istemiyormuş, “pantolon” dedi, peki eşofman altıyla yatabilir, sorun olmaz. “Bez takmamı ister misin?” dedim, eşofmanı çıkaracağımı zannedip, itiraz etti. BabaM “Güncecim, gece uykunda çişin gelebilir, istersen gece için bezi takalım” dedi, taktık ve yattı.

Yarın denemeye devam etmek gerek. Ah bu aralar, bir evde olabilsem, neler öğretebileceğim de, bakalım yarın değişecek ekiple, bu kararlılığını sürdürecek mi acaba?

19 Mart 2010 Cuma

Dünya Dönüyor...

Sabah birazcık daha uyusun diye gözünün içine bakıyoruz Günce'nin ama belli bugün yine formunda, uyumaya muyumaya niyeti yok.

BabaM, ben Elişimi okula gönderirken bir küçücük bardakçığa, azıcık süt koyup vermiş Lokumcuğa. O kadarcık miktarda bile olanlar oluyor. Hemen "pırtık" çıkarmış.

Bir iki gündür barsaklarından öyle muzdarip oldu ki, bir de üstüne zaten hassas olan popo iyice tahriş oldu.

Beni görür görmez "Biyas kaka yaptım" dedi. Biraz yapmış:)))

Yapmamış tabi, yine pırtığı kaka yaptım zannetmiş.

Alt değişmeyince aşağı zıpladı hemen "inicem, iniyorum, indim" diye. Baktı biz hala yatakta yuvarlanmalardayız.Bize döndü ve "Dünya dönüyor" dedi!!!???!!!

"Bunu nerden biliyorsun sen?" çıktı ağzımdan o şaşkınlığın içinde.
"Biliyom" dedi.

Evet, papağan döneminde, ne duysa tekrarlıyor ve mutlaka bunu da bir şekilde birimizden duydu, belki biz Elişimle çalışırken, belki babaMdan yada belki anneanesinden. Bu küçücük kız da şaşırdığım sey, bütün bildiklerini biriktirip, en uygun ortamda kullanabilmesi.

Bir iki gün kadar önce de Elişim onu tahammül edebileceğinden biraz daha fazla sıkıştırdı, kurtulmaya çalıştı olmadı, bağırma denemesinde bulundu olmadı, birden Elişime döndü ve "Elişim, ödefi yap" dedi!!!

16 Mart 2010 Salı

Erken sevinç, hüsranla bitti

Lokumcuk bebecikken inek sütü proteini alerjisi vardı. Upuzun bir süre yoğurdunu bile mamayla yaptık, keçi sütü ardından inek sütüne geçtik.

Artık kurtulduk o dertten diye düşünüyorduk ama ilk biberonla süt denemesini takiben gece boyu uyutmayan ishal başlayınca (ki ilk kez gece kaka yaptı doğduğundan bu yana hiç görmemiştim) gördük ki kurtulamamışız.

Lokumcuk biberona değil de süte mi itiraz ediyordu acaba bunca zaman?

Ama suyu bile biberonla içmedi ki altı aylıktan bu yana...

Acaba sütten değil de, tesadüfen mi öyle denk geldi?

Çık şimdi bu işin içinden, çıkabilirsen!!!

Öğlen eve geldim, anneanne keyfi yerinde dedi. Biraz parka bile gitmişler, oysa gece kaçıncı bezden sonra hatırlayamıyorum artık, odada ışık açık, bezini değiştirdim, uyanmadı bile, uyuyakaldı öylece. Sabah da saatin zilini hiçbirimiz duymamışız, Elişimin servisi gitmiş. Onu da okula götürdüm. Böyle zamanlarda şöyle burnunun dibinde bir okul olsa ne iyi olur diye düşünmeden edemiyorsun.

Hatta anneanne bir ara "Aaa, okuma gözlüğümü evde unutup gelmişim" diyince, kocaman bir "vah, vah" çekmiş.

Ben gelince "kutu kutu" dedi. Başladım "Kutu kutu pense, elmamı yense, arkadaşım...", burayı o tamamlıyor "anneşi, öpse"...
(arkadaşım annesi, Günce'yi öpse)

İyi gibi gerçekten ama gece ne yapacağız şimdi? Ya süttense diye korkuyorum, bir yandan da hazır bir adım atmışken geri çekmesek mi diye de düşünüyorum...

Bu arada Lokumcuk da Elişime talimat veriyor: "Elişim, ödef bitir, hadi yap"...

Bu kadar mı papağan olunur, ne duysa tekrarlıyor, ne görse tekrarlıyor...

15 Mart 2010 Pazartesi

Günce bugün...

Neler yapmadı ki?

Gerçekten bir eşik var ve onu geçince, arkası çorap söküğü gibi geliyor.

BabaMı beklerken acıktı ve artık dayanamaz hale gelmiş olmalı ki, ben Elişimle Lokumcuğun yemeklerini tabaklarına koyarken, bir baktım Lokumcuk durması gerekn yerin tam karşı tarafında duran mama sandalyesini sürüklemeye başladı. Çok da düzgün bi şekilde çekti, ite ite doğru yere kadar getirip, "açıttım, oturuş" dedi.

Aylardır hep beraber yemek yiyoruz, önüne tabaklarını koyuyorum, kaşıklarını da, döke saça, arada bir ağzını isabet ettirerek ama çoğunlukla da dökerek, kendi kendine yiyor o da masada. Mama sandalyesinin önündeki tablayı hiç kullanmadık. Böylece sandalye, herkesle eşit yükseklikte oturup, masaya hakim olabildiği bir sandalye oldu onun için gerçekten.
Gerçi o "doydum" dedikten sonra hem masada yemekleri, yoğurdu, suyu o an ne bulursa onu karıştırarak elde ettiği bileşikler ve döktüklerini temizlemek için yoğun bir çaba harcıyorum, ama olsun, artık ağıza isabette oldukça yol katettik.
Hem bunun için de bir yöntem buldum, hayır sandalyenin altına birşey sermek değil, çünkğ genellikle oturma, yeme ve kalkma işleri öyle seri gerçekleşiyor ki, buna zaman bulamam. Benim çözüm biraz da tembel işi (malum pek hazetmem temizlik işlerinden, ıslak mendil. Kipa'nın ucuzluk yaptığı zamanlarda paketini bir liraya aldığım ıslak mendiller. Böyle efektif bir temizleme aracı görmedim. Anında söküyor kiri pası, da, hadi ben bunlarla yer siliyorum, bilemedin masa, bunları bebek temizleme de kullananlar da var mutlaka, düşünemiyorum bebeğin durumunu...

Oturduğumuz hızla kalktık yine masadan. Lokumcuğun masasının yerini değiştirmiştim, oturma bölümünden, mutfak kısmına almıştım. Yer değişikliği yaparken de birgün gerekebilir diye sakladığım, benim strafor diye bildiğim ama genellikle köpük diye tanınan, dikdörtgen prizma şeklindeki strafor elime geçti.

Iraz'ın oyun grubu için hazırladığı aktivitelerden biriydi ve Lokumcuk severek yapmıştı, strafora kürdan saplamayı (batırmadan daha çok saplamaya yakın). Hazır elimize geçmişken evde de yapalım bari dedik.

Kürdanları bir oraya, bir buraya yerleştirdi ve birden "yapi, yapi, tu yu" diye şarkı söylemeye başladı. "Happy birthday to you" ve sözde mumlara üflemeye.

Ardından "anneşim bişey söylicem" dedi, ben aval aval bakarken, ama söylemedi. Sadece "aquapark" dedi. Masasını ters çevirip, üzerine çıkıyor ve neden öyle anlamadık ama bu pozisyonun adı "aquapark".

Sonra da "babaşııı" diye kapıya dayandı, gözü Gülnur'larda kalan babaMda kalmıştı zaten, daha fazla sabredemedi.

"Tamam arayalım babayı, markete gidelim, süt ve pamuk alalım" dedim. "Tamam" dedi.

Odasına gittik, dolabının kapağını açtık, ben daha ağzımı bile açamadan (burada ne giyelim diye sormam gerekiyordu), yeşil bir yağmurluğu kapıp "şu olabiliy" dedi.

Benim aval olma durumum giderek artarken, montu kendisi giymek istedi (Hilal hanımın öğrettiği yöntemle henüz acemice de olsa ceket tipi giysileri giyebiliyor), ama o arada bir anlaşamama durumumuz oldu, Lokumcuk koltuğuna oturdu ve "Yayvanlar" kitabını istedi. Filin, bebek fili hortumuyla sardığı fotoğrafı görünce biz de sarıldık. O arada bir o sayfaya, bir bu sayfaya bakarken örümcek fotoğrafına rastladık. "Oluğa" deyip, yüzüme baktı. Ben de başladım "Miniminnacık örümcek oluğa tırmandı, yağmur yağdı örümcek aşağı yuvarlandı, sonra güneş açtı, oluğu kuruttu ve miniminnacık örümcek oluğa tırmandı". Ben söylerken gözünü bile kırpmadan bana bakan Lokumcuk, bitirir bitirmez "Evet, doğru" dedi!!!

Tam bu sırada babaM içeri girdi ve markete gitmek üzere arabaya bindik. Esasen marketin üzerinde oturuyoruz ama benim belim ağrıyor, babaMın da ayağı siştiği için arabaya yerleştik. BabaM bana "ne aalacağız şimdi, kapanmak üzeredir market?" diye sordu ve ben daha ağzımı açamadan Lokumcuktan yine anında yanıt "şüt alcas, panuk alcas"!!! Benim aval durumum iyiden iyiye pik yapmış durumda.

Markette hızlıca sütleri ve pamuğu bulduk (İpek'in makyaj temizleme pamuğu aslında dikdörtgen şekilli ellilik paketler, ama biz bunları ıslatıp, ıslak mendil halinde kullanıyoruz), kasaya doğru ilerlerken, Lokumcuk ani bir dönüş yapıp, "bişey alcam" diye koşmaya başladı. Benim elim kolum dolu olduğundan babaM koştu arkasından, rakı şişelerini devirmek üzereyken yakaladı. Kasalar kapanmak üzere, Lokumun çıkmaya niyeti pek yok, standların arasında koşturmakta... "Gel hadi" dedim, "ödeme yapacağız". İşte dayanamadığı sihirli sözcük. Bu "ödeme" kısmına bayılıyor. Bir de "poşşet" almaya.

Eve geldik, seri bir şekilde banyo yapmalı, yaptıramasak da, hiç olmazsa popoyu yıkamalıyız, kızarmış yine çünkü.

Neyseki Elişimin banyoda sergilediği "Zeybek" dansı sayesinde hızlıca bu turu tamamlayabildik ve yatma faslına geldi.

Dün ilk kez, bütün gece boyu biberonla süt içti, hiç emmeden. Elbette çok itiraz etti, mızırdandı ama gerçekten fazla sütümün de olmamasının etkisiyle ikna oldu. Günlerdir bunu konuşuyordum onunla ve her defasında "annenin şütü" diye kesip atıyordu. Çok daha fazla zorlanacağız diye düşünüyordum ama dün geceyi iyi atlattık. Gerçi bütün gece biberon elindeydi ve toplamda içtiği süt miktarı sadece 100 ccydi.
Demek ki her defada 20 ml civarı anca emebiliyor ve muhtemelen de bu yüzden bu kadar sık uyanıyormuş, bakalım bu gece ne yapacağız?

Neyse, banyo sonrası yatağa gittik, "annenin şütü" dedi yine, emdi, ama uyuyamadı. "Babıyı çağır" dedi. "Babasııı" diye seslendim. "Munat söyle" dedi. "Muraattt" diye seslendim bu kez. BabaMdan ses gelmeyince "Bi daa" dedi. Ama o sırada ayak sesini farketti ve "duydum, deliyooo" dedi!!!

Allah Allah, bugün ne oldu bu çocuğa anlamadım gerçekten, adam gibi cümleler kurup duruyor!!!!

BabaMla ortamızda keyif yaptı bir süre, sonra "kuş kondu, okula ditti" dedi babaMa, "buraya bir kuş konmuş" yapmasını istedi.

O arada "cevs" gibi "cemiş" gibi hatta "cemş" gibi birşey söylerken,biz ne dediğini anlamayınca "vuu, vuu" diye anlamamıza yol gösterdi. "Ceviz adam" istiyormuş.

Cumartesi günü Iraz'dan öğrendiğimiz bir şarkı bu yine, de, nasıl hemen aklında tuttu, enteresan gerçekten. Ben "Ceviz adam...", birlikte "şipşapşop"; ben "Burnu uzun...", o "lülülü"; ben "Kaşı keman...", o "gıygıygıy"; ben "Saçı rüzgar...", o "vuvuvu"; ben "Karnı davul...", o "dümdümdüm"; ben "Bize güler...", o "hahaha"...

BabaM bir yandan bizi dinlerken, bir yandan da "Nasıl öğreniyorsun hemencecik kızım, ben bile öğrenemedim" derken kendi kendine, Lokumcuk birden ona döndü, yüzünü ellerinin arasına aldı ve "cevş şipşap, buynu lülü, kaşı gıygıy, saçı vuvu, göbeki dümdüm, güldü hahha" diyiverdi!!!

Hep beraber keyfimiz yerinde olmasına yerinde de, artık uykusu geldi iyiden iyiye. BabaMı içeriye gönderdik, ama Lokumcuk yine kımıl hallerde. "Hadi ama Lokumum uyu artık" dedim ve buna da anında yanıt geldi: "Hoorrr- pışşşş, hoorrrr-pıışşşş"!!!

Günce bugün neler demedi ki...

14 Mart 2010 Pazar

Bitti, bitti...

Cuma akşamı Elişim bir arkadaşının geleceğini söyledi. Ama sadece arkadaşı değil, annesi ve kardeşi de geldiler:))

E, kadıncağız haklı tabi, ilk kez çocuğunu göndereceği yerin nasıl bir yer olduğunu merak etmiş olmalı, çünkü ODTÜ'dekinin tersine burada hiçbir veliyi tanımıyorum (sadece ben değil, hiçkimse birbirini bilmiyor gibi). Sadece Elif G (zaten tanışıyorduk), Tuna (annesi ve babası hastaneden), karşılaşsak hatırlar mıyım emin değilim ama bir merhabamız var Alara (kayak otelinde tanışmıştık) ve yuvadan da arkadaşları Yiğit ve Burcu...

Kadıncağız haklı da çıkageldikleri gün, koltukların minderleri yerlerinde değil (kılıfları çıkarılmış, yıkanmış), salon savaş alanı gibi (iki tane çamaşır askısına ıslak kılıflar asılmış, Günce'nin salıncağı, ana kucağı, Lotty hepsi ortada), bir de üstüne babaM bölüm yemeğine gitmek üzere!!!

Mecburen karmakarışık ama en azından oturulabilir halde olduğu için salona geçtik, kızlar da Elişimin odasına. Bu arada ben yemek yememiştim, Günce acıktı ama kadıncağız sohbet etmeye çalışıyor.

Neyse bir kırkbeş dakika kadar oturdu, sonra "biz şimdi kalkalım, ben sonra gelir Elif'i (bu Elif U) alırım" dedi. Sevinçten kucağına atlayabilirdim.

Hemen önce kendim birşeyler atıştırdım, sonra da Günce'ye yedirdim (eve girdiğimde şüüttt demişti ve istediği olmuştu).

Kızlara birşeyler ikram ettim.

Sonra da Günce yanlarına gitmesin diye oyalama çabaları.

Banyodan küvetini aldım. Önce içine "top havuzu toplarını" tek tek koyduk, boşalttık, yeniden koyduk, boşalttık, sonra Lokumcuk küvete girdi, "buyaya buyaya" dediği heryere topları ben doldurdum, o da sanki köpük banyosundaymış gibi kuruldu.

Biraz "ayağın nerde?", "buda", "bacağın nerde?", "buda" oynadıktan sonra, "Günce bıcı yapsın mı?" dedim.

Lokumcuk topların içinde oturmasına rağmen önce hafiften bir yüz ifadesi değişti,sonra bir iki topu alıp yavaşça kafasından aşağıya su sesi efekti eşliğinde boşaltıyormuş gibi yaptım. Söz konusu kafa olunca Lokumcuk ne top tanıdı, ne oyun ve bağırmaya başladı "Bittiii, biittiii" (banyoda gayet keyifle oynarken ne zaman saçlardaki şampuanı arıtmak için kafaya su dökmeye başlasak savaş başlıyor, "bittti, biiittttiiiiii").

11 Mart 2010 Perşembe

Kiyafet şana da, şana da!!!

Dün azıcık boş vakit bulup, havanın güzelliğinden de yararlanarak, Özlem'le Forumda birşeyler içmeye karar verdik. O biraz gecikince de, olağan sonuç ben kendimi tutamayıp alışverişe daldım.

Kendim beğendiğim hiçbir ürünün içine sığamayınca hedefi ne zamandır birşeyler bakayım onun için diye düşündüğüm Elişime çevirdim.

Zara (bu sezon ürünlerini sevmedim)ve Tommy Hillfiger (çocuk için sezon ürünleri gelmemiş, indirimdekileri de kaldırmışlar) dan birşey çıkmayınca Benettona yöneldim. Elişim en zor dönemlerinde, çocuk reyonları için büyük, büyükler içinse küçük kalıyor:))
Hem ürünleri güzel bu senenin, hem de zaten başkasını bulmakta zorlanıyoruz.

Tabi kaptırınca kendimi, biraz abartmışım, kasaya gelince farkettim:)))

İyi aldık da bir de bunları eve sokması var şimdi. BabaM söylenecek kesin...Bir de Elişimin hiçbirini beğenmeme ihtimali de var. Onunla gitmek en iyisiydi ama bir türlü zaman bulamıyoruz, ya o meşgul yada ben. Bir de bazı ürünleri sezonun başında buldun, buldun, sonra kalmıyorlar.

Yaşasın, babaM daha eve gelmemiş! Ürünleri hele de pantalonları denemeli Elişim, çünkü incelikten kopmak üzere olduğundan, pantalonların belini oldursam, paçası kısa geliyor, yok boyu olsa pantalon üzerinden düşüyor. Ama bu sefer tam isabet, üzerine oturdu. Zaten black bir skinny jeandi.Üzerine de kırmızı dar bir kolsuz kazak giydi ve bizimki mest tabi.

Ve hayatında ilk kez benden topuklu ayakkabı talebinde bulundu. Gitti, hem de lame bir ayakkabı alıp, ayağı ayakkabının anca dörtte üçünü kaplasa da, onu da giydi. Ve aynada kendini seyre daldı. Anneanne ve ben de onu...
Hem hayretle, hem de keyifle izledik.

Nasıl da büyüyor:)) Böyle şeylerden insanın gözleri dolar mı, dolarmış işte.

Bu arada Elişimin ayağında o parlak, hem de topuklu ayakkabıları farkeden Lokumcuk, üstüne bir de paket denizini görünce hızla üzerindeki yelekten "çıçardım, çıçardım" diyerek kurtulup, "kiyafet, şana da, şana da" diye gözüne kestirdiklerini kapmaya çalışırken (bende de hata, bu paketlerde ona birşey yoktu), anneanne hızla onun odasından daha hiç giymediği, eline ilk geçen, bir eşofmanı kapıp, paketlerden yatağa dökülen giysi yığınına atıverdi.

Bir keyifle geçirdi üzerine eşofmanı, sonra da onun altına lame topukluları giymek üzere yere yerleşti.

Lame topuklularımın en mutlu günüydü heralde bugün. Alındığından beri dolapta bekliyordu zavallılar, bugünse kapanın elinde kaldılar:))

8 Mart 2010 Pazartesi

cumartesi: yapi yapi, pazar: düldül günü

Cumartesileri yoğun geçiyor ve Lokumcuk da yoruluyor.

Bugün Defne'nin doğumgünü olduğu için Adana Oyun Grubu kurucusu Iraz'a rica ettik, zaten sabah grubundan bir anne de öğleden sonraya kaymak istiyormuş, biz onların yerine sabaha geçerken, onlar da bizim yerimize kaydılar.

Sabah oyun grubuna Adana'ya (baba, anne ve Günce, Elişim o sırada piyanoya gidiyor anneannesiyle), öğlen "köfte-ayyan-domaneşş"(nasıl güzel yiyor, afiyetler olsun, Eliz'den alışık değiliz ya yiyen çocuğa, keyiften dört köşe oluyorum resmen), sonra mızırdana mızırdana uyuyor yolda ve arba durur durmaz da gözler açılıyor hemen. Sonra da uyut uyutabilirsen.

Uyumayacağını zaten biliyorduk da yine de denedik, ama boşa. E giyinip, doğumgününe gidelim bari.

Çok heyecanlı, "yapi, yapi to yu" dedi bütün gün. "Happy birthday to you" diyor kendince. Çok da komiklerdi partide. Defne, Emre, Gonca (Günce'yle aynı gün doğacaklardı, 08,08,08. Bizimki zaten öyle denk gelmişti, beklenen gün 18'iydi, 8'i gibi alırız deniyordu, soyadları da aynı, o Gonca, biz Günce, babaM bayağı sıkıntılı bir süreç geçirdi o ara. Ya karışırlarsa, ya yatak sorunu olursa gibi gibi. TAbi bizimki bekleyemedi iki gün daha altısında çıktı geldi. BabaM da, Elşim de bayıldılar sekizinde doğmadığına. Elişim de nedense cuma olmaz, çarşamba doğsun diye tutturmuştu, ikisi birden söyleye söyleye çarşamba günü çağırdılar resmen çocuğu)pastanın mumunu yakıp yakıp söndürttüler.

Hepsi ayrı telden çaldı tabi. Yine de güzel bir gündü. Günce, Oyun Grubunun etkisiyle nerede iki-üç bebeği bir arada görse "maça, kaça" diye yerleşiyor yere, onların da anlayıp oynamasını bekleyerek, sonuç hayal kırıklığı tabi. Neyse Emre'yi biraz oturtabildik.


Pazar günü de yan blokta oturan Gülnur'lara yemeğe davetliydik. BBir anda evin içi boy boy kız doldu:)))

Bir çift Hint Bülbülleri var. Günce yorumladı tabi hemen durumu "Yint Düldülü"...

Birinin adı Korna Kamil'miş.

Günce'ye söylenen birşeyi o hiç unutur mu? Evde babaMa "koyna kamil kuşu" isteğini dile getiriverdi hemen...