Gün kızım, Güneş kızım

Lilypie Second Birthday tickers

30 Mart 2010 Salı

Dün gece...

Hatta dün mü demeli acaba?

Saatler ileri alındı cumartesi gecesi. Pazar günü, tatil ve dilediğimizi istediğimiz saatte yapabilme özgürlüğümüz olduğundan bu tarafımızca pek algılanamadı.

Ama dün, nasıl bir geceydi o öyle yine?

Öğlen uykusu geldiğinde anneannesine "pusete binicem, martılara gidelim, e e dicem" diye kendisi bildirmiş lokumum zaten. Ama dışarıdaki aşırı rüzgardan çok rahatsız olmuş ve geriye dönmüşler.

(İşte benim muhteşem puset kriterlerime bir ek daha: Puset her an, bebek kullanıcıya bakabilecek şekilde konumlanabilir olmalı. Malesef Jane Carrera Pro da bu özellik yok. Aslında daha alırken dağıtıcı firma yetkilisiyle görüşmüştüm bu konuyu, adam da bana, bu özelliğin bebek küçükken daha gerekli olduğunu, o dönemde de zaten car-seatle kullanıldığını ve bu şekilde sorun olmadığını anlatıp, ikna etmiş beni demek ki -fazla kolay mı ikna oluyorum nedir- ama görüldüğü gibi gerek oluyormuş işte. Üstelik de European Pediatricians bilmemne derneğinin önerdiği, o listede 9 yıldız alarak ikinci sırada bulunan puset bu (Birinci Stokke Xplory idi). Yanlış hatırlamıyorsam, kaybettiği tek yıldız da bu nedendendi. Hemen ardından Solo'yu çıkardılar zaten, o dönebiliyor.)

Annem "uyutamadım gel" diye aradığında saat birbuçuğa geliyordu, ben de denedim, uyumak istemedi, işe dönmek zorundaydım ve çok fazla üsteleyemeden çıktım evden.

Uyuyakalabildiğinde saat dörtbuçuk olmuş. Altı gibi de ağlayarak uyandı.

Ve o andan itibaren arada oyalayabildiğimiz beşer-onar dakikalar haricinde sürekli ağladı ve "şütt" dedi durdu. Kısacık bir süre emip, sakinleşip yeniden ağlamaya başladı.

Artık öyle bir süreç geldi ki, çıldırmak üzere olduğumu hissettim.

BabaM alıyor kucağına olmuyor, her zaman çözüm olan Elişim fayda etmiyor...

Siparişini verdiğimiz yeni koltuğu o uyurken gelmiş, "gel bakalım" dedim. Susar gibi oldu. "Kemeyini takıyış" diye oturdu, "dur ayarlayalım da öyle takalım" demiş bulundum, demez olaydım, yeniden başladı ağlamaya...

Yatağa gidiyoruz, emiyor, emiyor yeniden kalkıp ağlıyor "eve gidiş, eve, eve" (ev içerideki oda anlamında burada, bazen de babaMa-hele de Lokumu çok sıkıştırdıysa- "dit evine" diyor, o başımdan git anlamı taşımakta), odaya geri döndük, bu sefer sokak kapısına taktı (artık kapıyı tek başına açabiliyor) "maykete gidiş, Kipa'ya gidiş, Forun'a gidiş".

Kızım nasıl gidelim, eski koltuğu arabadan söktük, yenisi de takılmadı hala, babaMla tek başına çıkamazsın, e evde başka bir çocuk ve bir ton ödevi var ve "sakın gitme" diyen gözlerle bana bakıyor.


İkna ettik bir şekilde, odadaki yatağa uzandı bir süre. Sakın dokunmayın ve kimsenin çıtı bile çıkmasın dedim, umutluyum bu şekilde uykuya dalabileceğinden ama o arada gözü düğmelerine takıldı.

Haydi bakalım bu sefer düğmelerle oynamaca ve onları gösterdiğini hatırlayıp "Buvak adi delşin, Öşlem delşin, Defne gelşin" faslı başladı.

BabaM "hadi telefonla arayalım, konuş bakalım" dedi. Bu kez, dut yemiş bülbül kıvamında (bütün gün neler söylüyor neler, ne zaman elime kamerayı alsam yine dut yemiş bülbül). Telefon kapandıktan sonra eline alıp "Nasımımımısınış, iyiyim men" başladı.

Kollarımı kaldıramaz hale geldiğimde babaM "yatağa gidelim, sana Dodiyi (u böcii Dodi) anlatayım" dedi, genelde söker bu çözüm, ama ıı olmadı. "Nii del, buyaya del, yanıma del" diye bağırıyor yataktan.

En son nasıl uyuduğumuzu hatırlayamıyorum bile, üçümüz yataktaydık, babaM ve ben üstümüz başımızla, sızıp kalmışız hep beraber.

Bir iki saat uyuduktan sonra "Şüüüttt" faslı başladı ve öyle sık tekrarlandı ki, sabaha karşı beş civarında "su yada biberon süt ister misin" dedim, çünkü gerçekten yok süt, çıkmıyor, anlaşılan o ki çıkan da dişinin kavuğuna bile yetmiyor.

Gece yaşanan o harala gürele içinde kaç kere emip durdu, ona rağmen, ağlama krizlerinden birinin içinde tabaktak yemeğini, bir kavanoz yoğurdunu da götürdü. Bu arada "açç" diye bağırdığı ve bir ısırık alıp, bıraktığı muzlardan da geçilmiyordu ortalıkta. Buna rağmen yarım saatte bir "şüüütt" diye bağırdı.

"Annenin şütü" dedi hemen tabi ama nasıl böyle bir gücü kendim de bulabildim anlayabilmiş değilim "Olmaz" dedim. O ağlıyor "Yok, bak, çıkmıyor" dedim. Çıkmıyor gerçekten. BabaMın getirdiği bir bardak suyla, sütü yarı içti, yarı üstümüze ve yatağa döktü ve ağladı durdu.

Yok, bu kez kararlıyım, bu işi noktalayacağız. O böyle ağlayıp dururken, içimden bir dolu "nesi iyi ki bunun"lar geçiyor...

Ağzına sokuşturuvermekle, direnmek arasında binlerce kez gidip geliyor aklım beş saniyenin içinde...

Artık ciddi ciddi canım da yanıyor ve uykularının düzensizliğinin nedeninin bu emme işi olduğundan eminim artık.

Bu iş bu sefer hallediliyor. Çünkü yirmi aydır süren uykusuzluk artık taşıyamayacağım noktalarda...İkimizin de derin bir uykuya ihtiyacımız var.

Bu belki bebeklik dönemine de perde çekmek bir anlamda ama ben zaten bu kadar bile süreceğini düşünmüyordum.

Canım sıkkın ve keşke en başından bu yana biberonu kullansaymışız diye düşünmeden de edemiyorum.

Umarım daha da zor olmaz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder