Anne: Giderek zamanımız azalıyor, bir isme karar versek artık!
Baba: Zamanımız mı azalıyor, bebek daha yirmi haftalık…
Anne: Olsun anca buluruz, güzel bir isim bulmalıyız, güzel olmalı…
Anne: Elsa nasıl?
Baba: Elsa mı? Nereden geldi Elsa aklına Allah aşkına?
Anne: Eliz’in bestesi var ya, fasulyenin de şiiri mi olsa acaba dedim. Elsa’nın Gözleri, bence güzel…
Baba: Bir aslan vardı, şaşıydı hani, onun adı değil miydi Elsa? Bir de gözleri diyorsun, direkt aklıma o geldi. Hem ille de şarkılı olacaksa Mihriban koyalım o zaman.
Anne: Ne alakası var şimdi, ben şarkısı olsun demiyorum ki, şiiri olsun diyorum…
Baba: Ada Naz nasıl?
Anne: Katalaz der gibi.
Baba: Senden başka kimsenin aklına gelmezdi heralde katalaz!!!
Anne: E benden başka hiç kimse geçen hafta sınava girmedi tabi…Aynı katalaz gibi duyuluyor, asla olmaazzz…
Baba: “Şu Ada senin, Bu Ada benim, yelkovan kuşlarının peşisıraaa…” Ada, Ada, Ada (muhtelif tonlarda)…
Anne: Olmaazzz…
Baba: Niye ki? Şarkıysa, şarkısı da var.
Anne: Evet ama çok Ada var çevrede. Hem Ada demiyorsun, Ada Naz diyorsun ve niye dediğini biliyorum!!!
Baba: ???
Anne: Adana olsun diye söylediğini biliyorum. Niye Adana olsun ki, İstanbul koyalım o zaman!!!
(Bunu dememi takiben bir iki ay bile geçmemişti ki Okan Bayülgen doğacak kızının adını İstanbul koyacağını açıkladı).
Anne: Alisa nasıl ?
Baba: Ne Alisa’sı? Nereden buluyorsun bu isimleri? Hatta Alisa bir isim mi? Sabancılara ait bir firmaymış gibi duruyor daha çok.
Anne: Ne alakası var, elbette bir isim, hem de gayet güzel bir isim.
Baba: Elizzz, bir baksana, Alisa güzel bir isim mi, söyle yavrum güzel mi?
Eliz: Güzel deee, yaaniiii, pek Türkçeymiş gibi durmuyor.
Baba: Hem seslen bak Eliiizzz gibi çıkıyor aynı, Alissss…Karışır ikisi karışır, olmaz.
Anne: Tamam o zaman Dora olsun!
Eliz: Dora yani, çizgi filmdeki Dora gibi mi!!!???
Baba: Dora mı ne Dora’sı?
Anne: Evet Dora, hem hemen her dilde rahatça kullanır, nereye gitse rahat eder.
(Bu sırada dışarıda yemekteyizdir ve tam yanımızdan köpeğini gezdiren biri geçer, -Dora adlı Golden’ı gezdiren biri- çocuğu para verip tuttuklarına dair hala şüphelerim var)
Baba: Madem her dilde rahatça kullanma kriteri arıyoruz, Selin nasıl?
Anne: Çok enteresan, nasıl da bulabildin? Berrin’in kızının adı Selin, unuttuk mu?
Baba: Ama Ada onda, Selin bunda, kimsede olmayanı nasıl bulucaz ki!!!
Anne: Kimsede olmayanı aramıyoruz ama bu kadar dibimizde de olmasın. Ayrıca istersem kimsede olmayan da bulurum!
Anne: Elda, Elda. Elda nasıl?
Baba: Tamam Elda olsun bir adı, ben de ötekini Hüsniye koyarım, o zaman.
Anne: Hüsniye Elda, süper oldu!!! Hüsniye’yi nerden buldun canıımmm!!!
Baba: Sen Elda’yı nereden bulduysan, ben de Hüsniye’yi oradan buldum. Bütün “El” le başlayan isimleri bulmak zorunda mısın?
Anne: “Vadi “demekmiş, hem kulağa hoş geliyor.
Baba: Hüsniye de “güzel” demek.
Anne: Kaç kişi bilir ki ne demek olduğunu?
Baba: Herkes bilir.
Anne: Tamam soralım herkese o zaman. Serdar, Hüsniye ne demek biliyor musun?
Serdar: Bilmem, kız Hüsnü mü? Sakın sorma Hüsnü ne demek onu da bilmiyorum.
(Sorduğumuz hiç kimse bilemedi ne demek olduğunu)
Eliz: Hep böyle oluyor, babam country isimler buluyor, annem city.
Anne: İyi de kızım, çocuğun annesinin adı Nil, ablasının adı Eliz, çocuğa soracaklar “Senin adın ne yavrum? –Hüsniye, teyzeciğim.”
Direkt depresyon nedeni. Yani suç bizde değil. Anneannene söyleyeceksin, o country koysaydı, öyle devam ederdik, ama o başlatmış city, ne yapalım…
Anne: Volga nasıl?
Baba: Kesin hamilelik zekayı etkiliyor, kesin (içinden elbette ama yine de duyuluyor). ??? dolu bakışlar…
Anne: Nil’e uysun dedim de. Tamam, tamam.
Baba: Balım koyalım mı, Balım?
Anne: Olmaz.
Baba: Ama Balım çok güzel bir isim.
Anne: Evet güzel bir isim.
Baba: ????
Anne: Çünkü o bizim balımız, neden başkası benim kızıma “Balım” desin? Yoksa güzel isim.
Baba: Balkız diyelim o zaman.
Anne: Şöyle yapalım canım, sen “Balkız” de, senin haricindekiler hep beraber başka bir şey diyelim. Mesela ben “Balböceği” diyeyim…Eliz “kızböceği”, bu da “balböceği” olsun:))
Baba: Mira dedi birisi, Mira’yı beğendin mi?
Anne: Kulağa hoş geliyor ama ne demekmiş?
Baba: Tamam, boşver.
Anne:???? (“inşaatta kullanılan kalas” gibi bir şey görmüş anlamında)
Anne: Masal olsun mu?
Baba: Masal diye bir isim varmı ki?
Anne: Öykü var, Şiir var da Masal niye olmasın ki?
Eliz: Beğenmedim anneee…
Anne: Maya nasıl?
Baba: Sınıfta “Arı Maya” diye dalga geçerler.
Anne: Onun sınıfındakilerin “Arı Maya” diye bir şeyin varlığından muhtemelen hiç haberleri olmayacak canım. O yüzden dalga, malga geçemezler.
Baba: Yine de sevmedim, ekmek mayası gibi.
Anne: Koskoca bir uygarlık, sen de neye çevirdin!!!
Baba: Begüm olsun mu?
Anne: Bu da kulağa hoş geliyor ama olmaz.
Baba: Bu niye olmuyor ki?
Anne: Bilmem, bu bebekte Begüm hali yok.
Baba: Nasıl yani, Begüm hali nasıl oluyor ki?
Anne: Ne biliimm, böyle zarif, ince bir kız hali. Pıtırcığın öyle bir hali yok.
Baba:Nasıl karar verdin karnında iki büklüm duran bebekte öyle bir hal olmadığına.
Anne: Verdim işte, bu böyle afacan bir şey , Maya tipi var mesela.
Baba: Allah Allah??
Anne: E baksana herkesin bebeği annesinin karnında uslu uslu oturuyor, bir de bizimkine bak, tekmelerini kaç kilometre uzakta duranlar bile görüyor ve ne zamandan beri. Bir sağa yığılıyor karnımda, bir sola. Uçan tekme bir kızdan Begüm falan olmaz, Maya işte bu, kıpır kıpır.
Baba: Belli olmaz canım daha şimdiden.
(Oldu, belli oldu, aynen karnımdaki gibi, ya ayakta duruyor ya da uyuyor –kendisinin yürüyemediği zamanlarda yürüyen birinin kucağında oldu,yedi aylıkken kendi başına tutunarak yada dayanarak ayakta durmayı öğrendi, sekiz ay civarı desteksiz ayakta duruyordu, dokuz buçuk ayda da bağımsız ilk adımını attı, on aylıkken net olarak yürüyebiliyordu- oturduğu bir zaman hiç yok, puset, oto koltuğu da dahil.)
Bir gün bu ve bunun gibi uzayıp giden diyaloglardan bunalan Eliz oturmuş bir şeylerle ilgilenirken, yaptığı işle ilgilenmeyi hiç bırakmadan, sıkıcı diyalogumuza katılmaksızın ve hatta kendi kendine konuşur gibi “Günce, olsun” dedi.
İkimiz birden susup, ona döndük. “Günce mi, neden Günce?” (Hiç duymamıştım)
“E, çünkü Eliz’in Günce’si” dedi.
Ve bitti.
Üstelik çaktırmadan başka bir anlamı daha var mı diye de baktım. “Güneş gibi” yazıyordu. Ağustosta doğacak bir aslan burcu kızına “Güneş gibi” demekten daha uygununu bulabilir miydik, hiç sanmıyorum.
İşte Günce böyle Günce oldu.
11 Şubat 2010 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder