Lokumcuğun burnu iyice tıkandı, sekresyonu almak mümkün değil. Öğlene kadar ben de evden çıkamadım.
Rahat nefes alamıyor, bir de post-nasal akıntı öksürüğe, öksürük de midesinin bulanmasına neden olduğu için oldukça huzursuz. Anneannesi çarşambadan beri yoktu, sanırım küskünlük de eklendi:)))
Öğlen uyutana kadar hiç kucağımdan inmedi. Neden sonra iyiden iyiye yoruldu ve zor da olsa dalmayı başardı (başardııkk yada başardıımm Kıpırcığın dilime doladığı bir sözcük oldu, -hiç seyretmediği halde oyuncakçılarda gördüğü kafasını çılgın gibi sallayan Dora bebeklerinden öğrendi sanırım-öyle güzel söylüyor ki).
Sonrasında ben çıktım ama aklım evde kaldı.
Korktuğum olmadı, uyku iyi gelmiş olmalı, daha iyice uyanmış, anneanne ile de barışma sağlanmış. Yine de üzülmemek elde değil, anNem yanında olmayınca eldekine razı oluyor lokumcuk...
Ben içeri girer girmez haberi verdi iki minik eli yanlara açarak önce: "Uböcii kaybettik, saklaniyooo" (uğur böceğini kaybetmişler, saklanmış- Hülya balkona konan uğur böceğini Kıpırcığın masasına koymuş, o da uçup gitmiş muhtemelen).
Ardından "martete, martete" dedi. Tamam babaMı arayalım dedim, hayali telefonla benim yerime aradı ve "Alo, aşşkıımm deliyoruumm"u yapıştırdı Elişimin ama en çok benim hayret dolu bakışlarımın arasında.
Eve gelince babaM yarım ölçek Peditus verdi. Hem ilacın, hem de rahat nefes alamamanın etkisiyle Kıpırcık daha da kıpır hale geçti.
"Montu, montu, okoparka" çığlıkları eşliğinde arabaya bindik, yağmur yağıyordu hafiften.
Yolda ilerlerken sahil bandı boyunca minik oyun alanlarını görünce "Şalincak pişş" dedi önce. "Pis değil ama ıslak" dedim.
"Duyyy, kaydiraka bakiyoommm" dedi. Yavaş git, göremiyorum diyor kendince.
Market yoluna dönünce "Kipa'ya didiyoşşş" diye bağırdı bu sefer.
Markette de ortalığı birbirine kattı elbette. Boyunun yetiştiği her raftan birşeyleri iki adet alıp, gözüne kestirdiği bir sonraki ikiliyi görene kadar elinde taşıyıp, yenileri görünce de elindekileri oracığa bırakıp, yenilerle yoluna devam etti. Bunları yerine yerleştir, ardından yeniden Kıpırcığı yakala, bu arada Kıpırcığın market arabasına rastgele doldurduklarını ona çaktırmadan geri boşalt, "poşett, poşett" taleplerine uy, poşete doldurduğu "yavuçları, porkatalı, mannayı" ayrı poşetlere yerleştirip, sen biraz daha ekleme yap, görünce Kıpırcık geri boşaltsın, bu arada yine çaktırmadan Kıpırcığı gözden kaçırma ve en sevdiği kısım "ödeme" ye gel. Her aşamadan diğerine öyle hızlı geçiyor ki, Kıpırcığı arada kucağına al, sonra taşıyama ve yere bırak, market arabası yetmezmiş gibi, bir de oturmayacağını bile bile hala umudunu kesmediğinden yanına aldığın puset de fazladan başına bela olsun, sen arabaya mı, çantana mı, pusete mi, Kıpırcığa mı hatta sürekli ortadan kaybolup duran Eliz'e mi sahip çıkacağını bilemeden, "imdatt" diye babaMdan destek kuvvet iste ve Kıpırcığın "ödeme, ödeme, ödeme" tekrarları arasında kasaya ulaş. Daha bu işi bitiremeden Kıpırcık bu sefer de "şüt, şüütt, şüüüttt" diye başlasın, koştur arabaya, şeklinde hızlı bir tur sonrası bizimki eve ulaştığımızda hala hiç uyuyacak gibi durmuyordu.
Ben bezini değiştirmeye çalışırken kaşla göz arası Elişimin kalem kutusunu kapıp, iki saniyede fermuarını açıp, içini boşalttı. Mor bir Stabilo kalemi eline geçirip, bir yandan debelenirken, bir yandan da "Moy kadem kapak açççç" diye bağırıyordu.Ben ahtapot anne bir elle bez değiştirme işlemini tamamlamaya çalışırken, diğer elle mor kalemin kapağını açarken, dönüp duran Kıpırcık düşmesin diye de sol bacakla bariyer oluşturmakla meşgulken, kapağın açılması işleminin görece yavaşlattığı Kıpırcık, bu kez de "kayaattt" (kağıt) diye bağırmaya başladı.
Kağıdı da verdim ama şu son "parnak" boya deneyiminden beri sadece kağıda "çismek" Kıpırcığı kesmiyor. "Koltuk olmaz" dememe kalmadan "koltuku boyadiimm" dedi. Gözünü seveyim, yıkanabilir keçe boyaların, şimdi nasıl çıkacak bu???
Boşluktan yararlanan Kıpırcık bir yandan parkeleri çizerken, bir yandan da "yerleri çiisss" diye bağırıyordu bu sefer de...
"Ama kızım, yerleri de çizme, lütfennn".
Bir anlık arama sonrası yeni hedef belirlendi, "terliki çiissss"...Yok kararlı ille biryerleri çizecek...
"Bak kağıdına yazmalısın" diye o an elime geçen post-iti uzattım önüne. "Sarıya yasss, 3-1-3" dedi ve 3-1-3 yazdı?!?
Kocaman kağıt kesmemiş, küçücük sarı post-it Kıpırcığı keser mi, oradan hızla kendi "maşa" ve "şadalye"sine geçti.Sonuçta masa-sandalye onun, ona karışmadık....
Nihayet bu işten sıkıldı "kademi anneye veriş" dedi ve yemek masasına yöneldi....
Çorba kasesine iki elle dalıştan sonra, "muşş, muşşş" diye bağırmaya başladı bu sefer...
Muşşş yerken bir yandan "kolkuk"una tırmandı, bir yandan boya kabı içeriğini kolkuka boşalttı, "şimdi kalemlerden birine basıp düşecek" diye içimiz kalkarken, muşu hiç sinirinin götürmediği ve sehpanın üzerinde duran kolkuk minderine iyice ezilene kadar sürdü...Çıkmayacak başka bir leke daha!-muzun da lekesi çıkmıyormuş, biz artık biliyoruz- (Koltuk minderlerini hiç sevmez, oturmayı hedeflediği her koltuğun minderi istisnasız kaldırılır, o alttan çıkan neyse ona oturur)
Sonunda yatmaya ikna ettik...
Yorucu bir gündü, çookkk yorucu...
Bir de bu hasta hali, sağlam halini düşünün!
8 Şubat 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder