Lokumcuk bugün sabah sabah aşı olmaya taşındı ve öncesinde onca konuşmamıza rağmen daha odaya girer girmez ortalığı inletti:((
Ne kilosu ölçülebiliyor, ne boyu, hele kafa çevresi imkansız. O bayıldığım "tamam, tamam, bitti"ler avaz avaz çığlıklar eşliğinde çıktı bu sefer.
Sonra Lokumumu istemeye istemeye eve bırakıp, geri döndüm hastaneye.
Döndüğümde keyfi gayet yerindeydi, yine kapıda kocaman bir ağız dolusu "yaşasıınn" ile karşılandım, minicik elin eşliğinde yapılan "del, del" çağrıları yerine "delir misin?" dedi bir de üstelik.
Bugünlük sırayı karıştırıp, Elişimden önce geldim bir de. Taşınalı bir buçuk sene oldu, bir türlü yerleşemedik bu eve. Hazır erkence geldim ya, boş durulur mu, ne zamandır kafamda olan Elişimin piyanosunun yer değiştirilmesi işlemine geçtim hemen. Piyano yeniden salona gitti.
Piyano harekatı tamamlanalı beş dakika bile geçmemişti ki, Elişim geldi. Odaya girer girmez piyanoyu göremeyince ağlamaya başladı, "piyanom gitmiş" diye ve ağlayarak odasına gitti.
Aman minik bir panik oldu, bir panik oldu...
Tuttu anneanenin elinden, doğru Elişimin arkasından, onun odasının kapısına:
"Elişim, üüüüü yok, piya buyda" (küçücük kol da yerini gösteriyor)....
Ya ben gerçekten yemek istiyorum bu kızı. "Elizim ağlama, üzülme, merak etme, bak piyanon burada" diyor, minicik haliyle.
Tabi Elişim de onun bu haline dayanamayıp çıktı odasından.
"Eliz ne yaptı, ağladı mı?" dedim.
"Üüüü" dedi.
"Üüüü diye mi ağlıyor Eliz?" dedim.
"Üüüü"dedi.
"Peki Günce nasıl ağlıyor?" dedim.
"AAAAAA" diye kocaman bir çığlık!!!
Artık "kendini bilmek" mi denir, "doğrucu Davut" mu denir, ne denir bilemedim. Bildiğim yenir bu kız yenir.
19 Şubat 2010 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder