Sabah yine "kolum" deyince içimdeki "endişelenme" lere daha fazla kulak asmamaya karar verdim. Neredeyse altı aydır sürekli olmasa da ara ara "kolum aciyoo" diye sol kolunu tutuyor. Yaşı nedeniyle uyduramayacağını biliyoruz fakat hareketine engel olan yada canı yanıyormuş gibi bir hali de olmadığı için çok üzerinde durmadık. Ama neden bu kadar uzun süredir "kolum" desin ki? Düşmeyi becerememe nedeniyle ters bir şey oldu ve kaldı mı acabaya bir son vermek üzere yola çıktık.
İlk kez Günce ve ben sadece ikimiz arabadayız.
Hiç sorun çıkarmadı:)))
(Bu oto koltuğuna oturtamama sorunumuz çok canımı sıkıyordu, nihayet koltukta dışarıyı seyrederek oyalanmaya başladı. Biner binmez çocuk şarkıları CDsini koyup, eline de bir kitap tutuşturdum yine de)
Günce: Parka didiyos...
AnNem: Parka değil annecim, babaya gidiyoruz. Ateş'in babasını da göreceğiz.
Günce: Ateş Elişim kovaliyoo...
AnNem: Evet Güncecim, Ateş Elişimi kovalıyor.
Günce: Kaydiraka didiyos...
AnNem: Bebeğim şimdi kaydırağa değil, babaya gidiyoruz, Ateş'in babası koluna bakacak.
Günce: Babanın evine didiyos...
AnNem: Babanın işine gidiyoruz bebeğim, babanın evinden şimdi çıktık ya...
...şeklinde sohbet ede ede hastaneye ulaştık. BabaM poliklinikte, biz doğrudan Ateş'in ve Zeynep Sara'nın babasının odasına gittik.
Görünürde birşeyi yok. Yine de röntgen çekilse mi noktasından şimdiye kadar istenen kan istemlerinde yaptığımız gibi vazgeçtik. Evde biraz daha gözlem.
(BabaM önlüğünü çıkarmadan ona bile gitmedi)
Sonra biraz da bizim binamıza uğradık. Daha önce içeri girer girmez ağlıyordu, bu sefer direkt yukarıya çıktık, onun da keyfi yerindeydi.
"Annenin evi" dedi yine beni hayrete düşürerek, en son geldiğimiz zaman Temmuz 2009'du. BabaM "annenin evi değil aşkım, annenin işi" dedi.
................
Günce banyoya bayılıyor da sadece suda oynama kısmına.
Vucudunu temizlenmeye başladığımızda ufaktan kaçma girişimleirne başlıyor ama asıl kıyamet kafaya su dökme kısmında kopuyor.
Bebe Confort duş şapkası da edindik bir tane ama yok, taktırmıyor bile.
Az önce de ufak bir kıyamet kopma olayı yaşadık. Ben havlusuna sarılmış ağlamaklı Lokumcuğu kucaklayıp, aynanın karşısına oturttum, babaM da bir yandan hafif hafif saçını kurularken bir yandan da aynada kendine bakmakta olan Günce'yle sohbettedir:
BabaM: Bak ne güzel olduunn...
Günce: Bıcı yaptım, güzel oldum.
BabaM:Evet güzel oldun, temiz oldun.
Günce: Teniş olduummm. Top?
(Lokumcuğun en çok istediği şeylerden biri tenis oynayan Elişimin yanına, korta dalmak.)
BabaM: Tenis değil kızım, temiz, bak temiz oldun, mis gibi kokuyorsun.
Günce: Karga gördüm.
BabaM:????
Günce: Uçiyooo, gak diyiyo...
(Gündüz görmüş galiba uçan bir kargayı. Lokumcuğun çok yakınına yaklaştığı ilk kuş Dolmabahçe Sarayının bahçesindeki bir kargaydı. Birden "gaakkk" dedi karga ve benim minnoş kızım uzunca bir süre kuşların "gaakkk" dediğini sandı. Sonra diğerlerinin "cik cik" dediğini hatta bazılarının konuşabildiğini öğrendi.)
Bir konudan diğerine öyle keskin geçişler yapıyor ki, kalakalıyorsunuz.
Arada bir henüz onsekiz aylık olduğunu unutuyor muyuz ne?
15 Şubat 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder